Yeni bir Evrene Bakış

June 13, 2018 | Author: Burtay Mutlu | Category: Documents


Comments



Description

Yeni bir Evrene Bakış Yeni bir bakış açısı oluşturmak ve geliştirmek çok zor. Hem alışılagelenin dışına çıktığınızda, iyi niyetli olarak göreceli doğru yola döndürmek isteyenler, hem de art niyetli olarak farklılığınızı törpülemek için yolunuzun yanlış söyleyenler arasında kalıyorsunuz. Hele birde konunun uzmanı değilseniz, donanımlılarının önünde düşüncelerinizi açıklamak, onların gösterdikleri eksikleri veya yanlışları görmek, daha zor oluyor. En önemlisi de, "neyin doğru olduğunu" nasıl bilebileceğimiz? Gerçekte bu konuda geçerli hiç bir referans noktası yok. Çoğunluğun kararı mı? Çoğunluğa rağmen aksi kanıtlanmış olan mı? Yoksa muğlaklığından, doğrulanamadığı gibi yanlışlanamayan mı? Aslında her şey çok basite dayanıyor gibi... Hepsini özetleyen kavramı da fark ettim.

Bir biri ile bağlantılı 3 çalışmam oldu 1 ) Eğer bir uzay gemisi ışık hızına yaklaşacak kadar hızlansa ne olurdu? http://burtaym.blogspot.com/2015/03/eger-bir-uzay-gemisi-sk-hzna-yaklasacak.html

2) Evrene Yeni Bir Bakış

https://evreneyenibirbakis.blogspot.com/

3) Yenilenmiş bir Evrene Bakış https://yenievrenebirbakis.blogspot.com/

Sonuç olarak tümünü özetlemek gerekirse; Evrende sabit olan tek şey, Enerji... Kalan herşey birbirine göre, göreli... Einstein, özel görelilikte harekete referans olmaması için, üçüncü bir dış referansı gereksiz gördü ama vardı. Evrenin genişlemesinden kaynaklanan Zaman Dalgaları bildiğimiz fiziğin tüm koşullarına referanstı. Üstelik kendisi, referans olduklarına göre değişik algılandığı halde. Çünkü, biz her şeyi, bizi geçen dalga sayısına göre belirliyorduk. Bu çalışmada ortaya koymaya çalıştığım şey basit: Hareket eden bir kütlenin Zaman Dalgaları (EGD) ile etkileşimi değişir. Kütleyi oluşturan en temel parçacıkları (şu an kuarklar, leptonlar,vs. olarak biliyoruz ama bunlarında altında parçacık olabileceğini de düşünüyoruz), en düşük enerji seviyesindeki bir foton düzeyi olarak düşündüm. Enerji Paketçiği ile de kast ettiğim, en düşük enerji seviyesindeki foton ile eşdeğerli olan paketçiktir.

Bu paketçikler boyutu tüm kütleli objeler için özdeştir. İşte bir obje ivmelendiği zaman, bu paketçiklerin titreşimi Zaman dalgaları ile girişim yapıyorlar. Bu yüzden ortam enerji yoğunluğu artıyor ve Zaman dalgaları, kırılarak yavaşlıyor. Aynı anda artan tireşim genliğinde ise eklenen enerji momentum olarak, hız sabit kaldığı sürece korunuyor. İvme, bir etki iletimidir. Yani ortama ek eneji verilmesidir. Çalışmada, bu enerji verilmesinin (ya da hızlı bir nesneyi durdurmamızda, ters ivmelenme olarak aynı koşullar geçerli) kütlenin temel paketçiklerini nasıl etkilediğini ve niye eylemsizlik gösterdiğini de anlatmaya çalıştım. Formüllere girmemekle beraber (zaten çoğunu, istesemde anlamıyorum) bu varsayımın nasıl yanlışlanabileceği yönünde, yol ve teknik bilgide ekledim. Yaklaşımda verilen matematiksel ifadeler, varsayımı sınamak için kullanılabilinir. Önceki iki varsayımlara dayalı çalışmamı giriş ve gelişme olarak tanımlarsam, bu final kısmını oluşturuyor. Bu çalışmada önceki çalışmaları toparlayarak, mikro düzeye iniyorum. Bakış açımda değişiklik olan konuları değişiklikleri ile ele alıyorum. Bir konu "foton'un tek değil, iki boyutlu titreştiğini" kabul etmem hariç, ciddi bir değişiklik yok. Onun dışında, foton hala aynı sörfçü foton. Buna karşılık en temel konuya iniyorum. Etki- Tepki mekanizması'na... Etki-Tepki mekanizmasını ele alırken; aynı mekanizmanın ivmeli hareket, durağanlık, özel görelilik, eylemsizlik direnci, momentum gibi konuları da içerdiğini fark ettim. Hepsi, aynı mantığa dayalı mekanizmanın, farklı büyüklük ve yoğunluktaki türevleri sadece... Konuya tek bir noktadan başlıyorum. Etkinin (enerjinin) aktarılması ile ... Çünkü tüm konuyu ele alışım ve açıklamalarım, bu yönteme dayalı olacak. Detay kısımlarını konuların içine bırakıyorum. Terimlerde, kast ettiğim kavramları genelde koruyorum. Varsa, değişiklik olanları , vurguluyorum. Kavramlara yeni yaklaşımları, yeri geldiğinde, konu içinde ekleyeceğim. Fizik ve Matematik'teki eksikliklerimden kaynaklanan anlatım yetersizliğimi, kafamdaki kavramları şekiller ve diyagramlarla kapatmaya çalıştım. ---0--Büyük patlama öncesi enerjinin, yoğun, tekilleşmiş, homojen ve simetrik olarak bulunduğunu biliyoruz. Entropiyi, Zaman'ı ve Hareketi "yok" olarak tanımlıyoruz. Bu dönemdeki evreni, saf enerji paketçiklerinden oluşmuş bir durgunluk denizi olarak da tanımlıyorum... Evrenin bu durumu (bilinmeyen) bir etki sonucu bozuluyor. Simetri kırılmaları ile enerji paketçikleri hareket kazanırken, bazıları birleşerek farklı özellikler gösteren türevlere ayrılıyor. Bildiğimiz tüm fizik kuralları, bu (yeni) türevlerin birbirleriyle olan ilişkilerinden doğmuştur. Güncel fizik, bu ilişkileri incelemekte ve enerji türevi parçacıkların ve alanların birbirleriyle

olan ilişkisini analiz edip, tanımlamaktadır. Fizik kuralları ve teorilerindeki bu zenginlik ve karışıklığın, ana noktayı gölgelediğini düşünüyorum. Çünkü evrenin "ilk etki genişlemesi" (büyük patlama yerine daha uygun bir terim bence) sırasında bu kadar çok fizik kuralı yoktu. Çünkü bu kadar fazla sayıda ve değişik, parçacıklar ve alanlar yoktu. Yani bunların hepsi: İlk ve temel bir "olgunun" (etki-tepki) gerçekleşmesinden sonra oluştular. Bu ilk ve temel olgu ise "esas" olarak hala varlığını sürdürüyor ve tüm bu ilişkilere- fizik kurallarına yön veriyor olmalı... Boyut: Enerjinin üzerinde hareket ettiği, edebileceği, titreştiği ve titreşebileceği alan doğrultularına boyut diyorum. Eğer enerjinin titreşebileceği doğrultu kapalı ise, buna da kapalı veya kıvrık boyutlar diyoruz. Çünkü biz boyutu, değişen alanları işgal eden harekete göre tanımlıyoruz. Eğer işgal edilen alan değişmiyorsa, boyut yoktur. Yani tekillik söz konusudur. İlk etki genişlemesi: Büyük Patlama terimi, kafamızda bir bombanın, yıldızın patlaması, bir anda etrafa enerji ve parçacık saçılması gibi imaj veriyor. (Big Bang) Oysa evren ilk hareketine bu şekilde bir patlama ile değil, gittikçe genişleyen bir hareketle yayılan simetri bozulması ile genişlemeye başlamıştır. (Big Impact) Böyle bir genişleme hareketinin dalgasal olduğunu kabul ediyorum. Tek bir etkinin başladığı noktadan evrene yayılan dalga gibi... Durgun suya tek sefer parmak batırmak ve yayılan dalga benzeri... Etki nasıl iletilir? İlk etki öncesi durum Her zamana kafamı kurcalayan bir soru vardı. Enerji nasıl iletilir? Bir duvara çarptığımızda, bir kabloya elektrik akımı verdiğimizde, bir nesneyi hızlandırmak için ivmelendirdiğimizde, bir elektrona foton yollayıp onu üst yörüngeye çıkarttığımızda ya da onu atomdan koparttığımızda (?), madde-anti madde karşılaştırmamızda, rakibimize bir yumruk vurduğumuzda... Enerji vardan yok olmayacağına göre, bu eylem sonucu, etkiye maruz kalan nesneye aktarılmış ya da evrene dağılmış demektir. Klasik ve modern fizik, farklı koşullar altında, bu iletimin nasıl sonuçlanacağını yüksek kesinlikle hesaplayabiliyor. Bu kadar farklı alan-parçacık ilişkisinde, her alan ve parçacığa göre farklı durumları, genelde büyük isabetle, öngörebiliyor. O halde, bu etki-enerji iletimi/aktarımı, her nesne veya alanda farklı farklı mı oluyor? Elbette, hayır... Hepsinde "tamamen aynı mekanizma ilkeleri ile gerçekleşiyor" olmalı. Eğer varsa Evrenin bir amacı, bu içindeki tüm enerjiye de yerleşmiş olan bir eğilim olmalı: Tekrar eskisi gibi; "homojen, simetrik olmak" olmalı. En azından, Entropi'den anladığım temel sonuç bu... Bu nedenle de, ilk enerji paketçiklerinin birbiriyle olan ilişkisi, mikro düzeyde hala aynı

şekilde oluyor olmalı. Yani ivmelendirme de, elektrik akımı da, darbe vuruşu da; aynı ilke ve mekanizma ile enerjiyi aktarıyor olmalı. Ve tüm bu etkileşimde, tekrar "homojen, simetrik yapıya dönüş" hedefi, ana yol gösterici olmalı. Bu durumda entropi, düzenli yapıdan düzensizliğe geçiş, düzensizliğin artış;, bir parçağın ya da enerji paketçiğinin yapabileceği tüm olası hareketlerin tükenmesi ile son bulmalı. Ancak evrenin genişlemesi nedeniyle, tüm parçacıkların, alanların ve paketçiklerin aynı anda birbirini bulup etkileşime geçmesi ve ortak bir noktada buluşması mümkün değil. Bu nedenle parçacıklar ve paketçikler karşılaştıkları ile geçici sistemler kurma eğilimindedirler. Bu sistemler, kendi içlerinde farklı parçacıkların ve paketçiklerin farklı yerleşmeleri sonucu, tüm bunların bir süper pozisyonu olarak, "dışa karşı nötr" sistemler halindedirler. Enerjinin; evrenin ilk anlarında basınca karşı en dayanıklı doğal yapı olan küresel paketçiklerden oluştuğunu öngörmüştüm. Bu paketçikleri, yoğun, birbirleriyle temasta durağan bir yapı olarak düşünmüştüm. Bu durumda iken enerji paketçikleri titreşemiyor, bir başka paketçiğin aynı eğilimi ile bu eğilimi engelleniyordu. Yani tekillik durumundaydılar.

Ancak daha sonra, genişleme başlangıcında eşit miktarda olan "madde ve anti madde"'nin nasıl farklılaşabileceğini ve anti maddenin nerede olacağını sorguladım. Sonuçta var oluştaki enerjinin yarısı, bir nedenden dolayı günümüzde gördüğümüz evrende saptanamıyordu. Tüm enerji paketçikleri de özdeş olduğuna göre, bu ayrışma nasıl mümkün olmuştu? İlk önce varsayımıma göre bir enerji paketçiğini ele aldım.

Ancak soruları tekrarlayınca, tekillik durumu bozulmadan madde ve anti maddenin oluşması için, bu sistemde iki farklı yapıda ama özdeş niteliklerde küresel enerji paketçiğinin (KEP) bir arada olması gerektiğini fark ettim. Bu ilhamı da sinüs ve kosinüs fonksiyonları verdi.

Buna göre iki özdeş dalgayı birbirinden ayıran şey, sadece frekanslarındaki faz farkıydı. Bu iki dalga birbirlerini kısmi olarak etkiliyorlardı. Trigonometrik fonksiyonlarına göre (Niye trigonometrik? Çünkü titreşimler arasında açı farkı vardı.) toplamları her zaman "1"i veriyordu. Birinin enerji seviyesi yükselirken, diğerininki düşüyordu. Benzer yaklaşımı sicim kuramı da 10 boyutlu çözümlerinde kullanmıştır. Bir sicimin yüksek enerjili hali, bir diğer sicimin düşük enerjili haliyle eşdeğerliydi.

Eğer 2 küresel enerji paketçiği (KEP) aynı anda bir sistem oluşturabilirlerse, işgal ettikleri alanı değiştirmeden, yani tekillik pozisyonlarını bozmadan bir arada olabilirlerdi. Böylece Büyük Genişleme ile serbest kalan enerji de iki farklı eğilim gösterebilirdi. Bu iki paketçiğin her birinin titreşimi diğeri ile özdeş olduğu halde "faz farkından" dolayı birbirlerinden farklı özellik gösteriyorlardı. Bu ikili KEP'leri bir araya getirdiğimizde oluşan örgüye baktığımızda ise; homojenlik, simetri ve tekillik şartları bozulmuyordu. Gerek tek sıra halinde iken gerek ise bir yığın halinde iken simetrik, homojen ve tekil yapı bozulmuyordu. Bütün katmanlarda birbiriyle uyumlu olduğu için, sistemi tek olarak ele aldığımızda tekil, simetrik ve özdeş form yapısı anlık olarak sürüyordu. Etkinin İletimi: Her şeyden önce bir nesneden başka bir nesneye kuvvet aktarımı, bir enerji aktarımıdır. Enerji aktarımı ise "nesneler ve alt sistemleri arasında enerji alışverişi ve eşitlenmesi" ile oluşur.

Çünkü iki nesne temas anında bir sistem oluşturmuş ve enerjinin tüm sistem boyunca eşitlenmesi gerçekleşmiştir. Burada nesnelerin kütle-enerji büyüklük farkları, vektörleri, şiddetleri önemli değildir. Önemli olan bu iki nesnenin, iki farklı objenin bir araya gelmesi değildir. Etki sonucu sistemlerindeki temel yapıların veya KEP'lerin homojenleşerek ve özdeş olma eğilimleridir. Sistem : Bir ya da bir den fazla enerji paketçiğinin bir araya gelerek oluşturdukları yapılar olabileceği gibi, bu yapıların birleşmesinden oluşan daha üst yapılar olabilir. Bu enerji paylaşımı-(averaging) özdeşleşme; ışık hızında gerçekleşir. Etki ile aktarılması gereken enerji, Planck zamanlarında, kesikli ortama salınır. Etki ile salınan enerji, ışık hızında ilerler. Önceki Planck zamanında eklenen enerji (dalgasal) dağılmaya yoluna devam ederken, her 1 Planck zamanında bir sonraki enerji (dalgası) daha sisteme eklenir. Eklenen enerjinin dağılımı dalgasal formda olur. Dağılan enerjinin eklenmesi ile ortamdaki temel sistemlerin titreşimi güçlenerek artar. Etki eden ve etkilenin alt sistemlerindeki titreşimler, enerji kaynağının titreşimi ile entropik olarak eşitlendiği zaman, aktarım durur. Ortalama olarak her KEP aynı düzeyde titreşime kavuşmuştur. Hedef; ortamdaki tüm enerji paketçiklerinin (*) ve ortama katılanların enerji titreşimlerini (miktarlarını) eşdeğer hale getirmektir. (*) Birden fazla enerji paketçiğinin bir araya gelerek oluşturduğu (iskelet sistemlerinin) parçacıkların titreşimi farklı olabilir. Çünkü bu yapıların enerji miktarı ve pozisyonları (spinleri) farklıdır. Entropideki ana hedef evrendeki tüm enerji paketlerini, tekil olarak aynı düzeye getirerek eşitlemektir. Etki-Tepki Eşitlemesinde de, soyutlanmış bir ortam olarak aynı şekilde hareket edecektir.

(Kaynak) Bu paylaşım tamamen (duran-standing) dalgasal harekete sahip KEP'lerin titreşimlerinin girişim yapmalarına dayanır. Örnek canlandırma da, öndekine göre 2 kat kütlesi ve hızı ve frekansı olan bir nesnenin KEP'leri, duran ya da göreceli olarak daha yavaş hıza sahip yarı kütledeki nesneye çarpmaktadır. Çarpma sonucu sistemdeki tüm Kep'ler özdeşlemekte ve öndeki kütlenin hızı artmaktadır. (Canlandırma da ikili gruplar, (+) 25% enerji farkını (alan olarak) temsil edecek farklılaştırılmıştır. Esnek ve esnek olmayan iki çarpışmayı da kapsayacak şekilde resmedilmiştir.)

Etki sonucu enerji seviyesi düşük olan KEP'in titreşim frekansı ortalama ile eşitlenmekte, kütle farkından dolayı momentumu artan küçük kütlenin hızı ise artıyor. Tüm etkilerde bu temel mantık geçerli. Temas ile enerji paketçikleri yeni (daha büyük) bir sistem oluşturmaktalar. Sistemin amacı entropi ilkesine uygun olarak, tüm alt sistemleri arasında denge kurarak enerjinin tüm alt birimlerine "eşit oranda" dağılmasını, böylece homojenliğe ve özdeş simetriye mümkün olan en yakın hale getirmektir. Bir yumruk hedefine ulaştığında da, bir bilardo topu diğerine vurduğunda da, bir kabloya elektrik akımı verildiğinde de, bir nesneyi ivmelendirdiğimizde de aynı ilke çalışmaktadır. Ancak "etki ile tepki eşitlenmesi" her zaman mümkün olmayabilir. Bu ise etkiye neden olan kuvvetin frekansı ile etkiye maruz kalan objenin frekanslarındaki veya fazlarındaki farklılıktan kaynaklanıyor olmalı. Bu yüzden elektrona çarpan fotonun enerjisi dolayısıyla frekansı, elektron için belli geçerli belli bir aralıkta değil ise girişim yapamıyorlar veya kısmi girişim yapabiliyorlar. Tüm etkilerde bu temel mantık geçerli. Temas ile enerji paketçikleri yeni (daha büyük) bir arasında denge kurarak enerjinin tüm alt birimlerine "eşit oranda" dağılmasını, böylece homojenliğe ve özdeş simetriye mümkün olan en yakın hale getirmektir. Bir yumruk hedefine ulaştığında da, bir bilardo topu diğerine vurduğunda da, bir kabloya elektrik akımı verildiğinde de, bir nesneyi ivmelendirdiğimizde de aynı ilke çalışmaktadır. Ancak nesneler arası "etki ile tepki eşitlenmesi", frekans veya faz farklılığından dolayı her zaman tam olarak mümkün olmayabilir. Ancak birbiriyle uyuşan faz- frekans aralıklarında tam veya kısmi girişim yapabiliyorlar. Sistemin amacı, entropi ilkesini uygulayarak, tüm alt sistemler arasında enerji homojenliğine ulaşmaktır.

Eğer Etkileşim olmaz ise...

Elektrik akımı verdiğimiz de, kablo veya ortam içinde hareket eden aslında elektron değil, elektronların güçlü titreşimleri ile ortama aktarılan enerji oluyor.

(Kesitin kalın olması durumunda etki sahibi olan elektronların titreşimi aynı anda daha çok (kablo) atom elektronunu titreştiriyor, onlarda bunu bir sonrakine iletiyorlar. Süper iletkenlik durumunda ise, (kablo) elektronlarının titreşimi o kadar azalıyor ki, hepsi zaten özdeş ve düzenli hale yaklaşıyor. Gelen etkideki enerji, spam titreşimlere maruz kalmadan, çok daha kolay yapıcı girişim yapıp, etkiyi iletiyorlar...) Bu nedenle de fotoelektrik olgusunda da, ışığa maruz kalan malzemeden ayrılan ve iş üreten aslen elektronlar değil. Elektronlar devreyi bile gezmiyorlar. Uyarılan elektron sadece üst yörüngeye çıkıp, komşu atomun elektronunu uyarıyor. Etkiyi bu şekilde aktarıyor. Bir nesneyi ivmelendirdiğimizde, onu hızlandırıyoruz demektir. Hız (+/-) ivme olmadığı sürece sabittir. Uzayda sabit hız'da seyahat eden nesnen; tüm alt sistemleri sinerjisinden oluşmaktadır. Tüm parçacıkları da bu hıza uygun olarak olağandurağan halinden daha (fazla) farklı titreşimdedirler. Nesneye hız veren, ivmelendirme etkisi aynı zamanda bu sisteme yeni enerjilerin eklenmesidir. İvmelendirmenin etkisi, tüm sistem de titreşimlerin uyumlu olacak şekilde bütünlüğe yayılana kadar etkilidir. Bu enerji tüm sisteme homojen olarak yayıldığında, ivmelendirme biter, nesne yeni hızında sabitlenir. (Bu aynı zamanda harekete-ivmeye ve durmaya karşı direncinde sebebidir.) Konu daha detaylı olarak özel görelilik öncesi hazırlamada ele alındı. Bu durumda sonraki konuya geçmeden önce son nokta kalıyor. Enerjinin, alanların veya kütleli parçacıkların son-nihai amacı nedir? Neden birleşip sistemler oluşturuyorlar? Kural ne? Enerjiden oluşmuş tüm yapıların amacı, dışarıya karşı homojen, özdeş ve bütünlüğünü koruyarak nötr durumda olabilmektir. Bu önemli... Sırf bu hedef için, kütleli parçacıklar, alanlar, elektrik yükleri oluşuyor. Herhangi bir sistemi ele aldığımızda, dışarıya karşı nasıl nötr olabileceğini-olduğunu sorguladığımızda, sistemin doğru analizini yapıyoruz demektir. Bu aynı zamanda sistemlerin süperpozisyon veya kritik denge dediğimiz durumunu da yansıtıyor. Bir çok farklı parçacıktan oluşan bir sistem için, belli bir zaman referansında sadece tek bir süperpozisyon durumu vardır. Bu sadece "ölçüm" anında, sistemin nerede olduğunu bildirir. Kuantum olasılıkları olarak karşımıza çıkan şey; sistemin, "aynı elemanlarla ve koşullar altında iken diğer olası süperpozisyon durumları" değildir. Sistemin zaman akışına paralel olarak, alt ve üst sistemlerindeki değişimlerine adaptasyonunu tanımlayan, diğer süperpozisyonlardır. Yani, sistemin elemanlardan birinin niceliği, niteliği değişirse; tüm sistemin süperpozisyon durumu da, yeni dengelere göre sabitlenir.

Kuantum hesaplamalarında entegral olarak hesaplanan hacimsel alan ise bu olası denge noktalarının toplamıdır. Bunu kaos'un kıyısındaki mükemmel-kritik denge olarak ele alıyorum. Çünkü bu pozisyonda iken sistem, dışarıya karşı NÖTR olma amacındadır. Yani yıkıcı girişim pozisyonundadır.

Bu açıdan ele alınca, "madde ve anti madde karşılaşması" ideal-mükemmel yıkıcı girişimdir. Çünkü madde ve anti madde 2 uzamsal boyut üzerinde birden girişim yapmaktadır. Sarı, Zaman'ın madde ve anti maddeye göre doğrultularını temsil etmektedir. Kırmızı, Mavi ve Yeşil Uzamsal boyutlar üzerinde açılan titreşim alanlarını ve enerjisini temsil ediyor.

Bilardo toplarında ise girişimi şu şekilde de tanımlayabiliriz. (Kaynak)

Sistemler nasıl oluşuyor? Bütün sistemler bir protondan, atom çekirdeğine, atoma, kütleden. kimyasal bir bileşiğe... Hepsinde sistemler tek bir noktaya yaklaşıyor. Sistemin, süper dengede dediğimiz, sistem dışına karşı nötr kalabileceği yapıya yöneliyor. Eğer oluşan sistem tek başına nötr-dengede kalamıyorsa, benzerleri ile birleşip daha büyük sistemler içinde bunu gerçekleştiriyor. Bu birleşmelerde her zaman, aynı özellikteki 2 alt sistem arasına, bağlayıcı olarak zıt niteliklerde başka bir alt sistem gerekiyor. Böylece aynı özelliklerdeki iki birim ancak birbirine bağlanabiliyor. Ama bu sistemler her zaman stabil, sabit olmayabilirler. Bu durumda oluşan sistem, bir üst sistemin bir parçası oluyor. Bu işlem sistem toplamda dengeye ulaşana kadar sürecektir.

Yani sistem alt elemanlarını x ve y olarak tanımlarsak; Amaç f(s) = (x+y) = 0 pozisyonuna ulaşmak oluyor.

Ancak bu çoğu sistem için mümkün değil. Çünkü iç ve dış etkiler nedeniyle (alt elemanlar arası dengeler) sürekli değişebiliyor.

Bu durumda "her bir elemanın ayrı tanımını", "bir alan içinde" tanımlamak gerekmektedir. Bulacağımız yol, o parçacık için geçerli olan bu alandaki süperpozisyonu temsil etmektedir.

(Kaynak) Çünkü her birinin durumu ve pozisyonu, diğerlerinin durumuna ve pozisyonuna direk bağımlı-bağlı olacaktır. Bu bir bakıma bir sistemin süperpozisyonu, enerjinin, "zamana karşı" duruşunda spin ve kütle kazandıktan sonra "sudoku" alanında yerleşmesi gibidir.

(Kaynak) Yani, o sistem için optimal çözüm, bu dengedeki pozisyonlardır. Eğer eleman sayısı az ise, bir parçacığın durumunu ve sistem sonucunu da tam biliyorsak, diğerlerinin al elemanlarının pozisyonunu-özelliklerini-yerini tahmin edebiliriz. Başlangıçta bu bir alan iken, elemanlar belirlendikçe kesin bir doğruya yaklaşacaktır.

(Kaynak) Ancak bir sistemin süperpozisyon durumu, anlıktır. Ölçüldüğü an için geçerlidir. Zaman (t) değişkenine bağlı olarak, bu nokta ileri geri (olası süperpozisyonlar arasında) hareket eder. Bu onu bir nokta olmaktan çıkartıp, bir alana dönüştürür. Yani net hesaplanan değerler sadece, o "t" (Zaman) değeri için geçerlidir. Kuantum mekaniğindeki olasılık alanları da aynı şeydir. Sistemin zaman içindeki süperpozisyonlarının toplamdaki olası bilgisini verir. Ancak net olmayışının nedeni, alt eleman-birimlerin tam pozisyonlarının zaman(t) değişkenine bağlı olarak bilinmeyişinden ve bunların sürekli değişmesinden kaynaklanır.

Yukarıdaki 3 no'lu şekil üzerinden konuşursak. Tahterevalliler sistemindeki bir çocuğun hafifçe öne eğildiğini veya geriye kaykıldığını düşünelim. Tüm sistem etkilenecektir. Bu etki, tüm sistem süperpozisyon noktasına ulaşana kadar, önce alt sistemlerinde dengelenecektir. Sonunda en üst aşama denge noktasına gelindiğinde, çok az bir yer değiştirme olacaktır. Yani "olasılık alanı", çok "dar" kalacaktır. Ancak çocuklardan biri sistemden ayrılırsa, ya da daha ağır-hafif bir çocuk ile yer değiştirirse, bu kez alt sistemlerin kendi içinde denge kurması uzayacak ve toplam sistemin denge noktası değişecektir. Yani, süperpozisyon için olasılık alanı, genişleyecektir. Eğer x; (a,b,c,d,e) gibi elemanlardan oluşuyorsa f(x)= (a+b+c+d+e ) >< 0 olmak zorunda Çünkü y; (f,g,h,i) gibi elemanlardan oluşuyor olabilir. Ve f(y)= (f+g+h+i ) 0 olmak zorunda kalıyor. Eğer bu şekilde gerçekleşmez ise Bu durumda oluşan sistem kendi içinde kararlı olmakla beraber, bir başka üst sistemin bir alt elemanı olacaktır.

(Kaynak) Bu durumda protonlar ile nötronların spinlerinin oluşturacakları sistem de "bir tam sayıya eşit olmak zorunda"... Çünkü ancak bu şekilde uyumlu fazlardaki parçacıklar olarak bir arada kalabilirler. Biri diğerinin açığını kapatarak, bütüne ulaşacaklar,

Evrenin Dokusu ve Temel Yapısı Einstein özel göreliliği geliştirirken, karşılaştığı en önemli sorunlardan biri ışığın hızının sabit olması idi. Bu ışığın elektromanyetik bir dalga olarak bir ortamda yol aldığını gösteriyordu. Fakat, eğer böyle bir ortamı kabul ederse, bu sefer de teorisinin temeli olan "hızların göreliliği" risk altındaydı. Çünkü böyle bir ortam, hızlara referans kaynağı olurdu. Einstein, sorunu böyle ortama gerek olmadığını belirterek, çözdü. Özel Görelilik işliyordu ve bunun için ortama veya esire gerek yoktu. Daha sonra genel görelilikte, sabit evrenin durumunda hesaba kattığı ve sildiği evrensel sabit, ki bu sabit metreküp başına bir atom olacak şekilde bir enerji yoğunluğunu içeriyordu, günümüzde karşımıza "Karanlık Enerji" olarak çıktı. Sonuçta boş "uzay+zaman" dokusunun bir enerji yoğunluğu vardı. Ve bu dokunun bir enerji yoğunluğu (2.7 K) olduğu da anlamına da geliyordu. Yani, gene de "bir ortam" mevcuttu. Özel Görelilik yani hareketlerin birbirine göre göreliliğini ihlal etmeden, böyle bir enerji ortamı nasıl ele alınabilir? Daha önceki yazılarımda da belirttiğim şekilde, Zaman'ın dalgasal bir formda olduğunu kabul etmek ve evrenin dokusunu bu form ile kaynaştırmak, bence, sorunu çözüyor. Buna göre evrenin dokusu iki temel enerji bileşeninden oluşuyor. Bir tanesi direk boyutsuz, titreşimsiz (= her yöne birden titreşimli), enerji içeriği... Diğeri ise bu enerji içeriği üzerinden hareket eden ve enerji olarak katkıda bulunan "Zaman Dalgaları"... Bu "Zaman Dalgalarını" her durumda evrenin genişleme çeperlerinden, iç dokuya doğru yayıldığını öngörüyorum. Çünkü evrenin genişlemesi ile yeni kazanılmış alanlar, mevcut evren arasında enerji içeriği farkı ve bu içerikten dolayı da bir basınç farkı olduğunu varsayıyorum.

Evrensel Genişleme Dalgaları (EGD) olarak adlandırdığım bu Zaman Dalgaları, evrenin eğimi ile de uyumlu bir yapıdalar. Daha doğrusu sebebiler. (Ama bu eğim, uzayın kütleden dolayı maruz kaldığı eğim değil. O farklı...) Evrenimizde tek bir geçerli zaman vardır. Hareketten kaynaklanan tüm diğer göreli zamanlar, bu Zaman'ın türevidir. Tüm Evrenin, Açık mı? Kapalı mı? yoksa Düz mü? olduğuna gelince. Konuyu ele alış açımdan önemi kalmıyor. Bana göre, Tüm Evren sabit homojen enerji paketçiklerinden oluşan bir deniz... Bizim evrenimiz bu "Tüm Evren"in bir alt kümesi... Evrenimiz bu yapı içinde bir şekilde, bir etki ile bozulmuş ve düzensizleşmiş bir alanı temsil ediyor. Evrenin genişlemesi ise, bu akışkan yapı içinde, bu etkinin yarattığı simetri kırılmasının genişlemesini ifade ediyor. Yani bizim evrenimiz ile tüm evren arasındaki tek fark; bizim evrenimizin "Zaman" a sahip olması. Diğer alanlarda, bizim anladığımız anlamda "Zaman" yok. Bizim evrenimizdeki düzensizliğin ana nedeni ise, enerjinin yoğunlaşması sonucu oluşan kütle... Böylece enerji paketçiklerinin titreşimleri ile sahiplendikleri alanlar, boşalmış. Kütleleşmemiş enerji paketçikleri buraları da işgal etmeye başlamıştır. Tekil durumdaki bu genişlemiş paketçikler, bizim evrenimizin "Uzay" kısmını oluşturuyor. Burada karar veremediğim iki sorun var. İlki, zamanın kökeni-doğuşu hakkında. Zaman, "ilk etki" dalgalarının, bu genişleme sınırına vardıkları zaman, dıştaki daha yoğun ortamdan yansıyan (zayıf) dalgalar mı? Yoksa daha düşük yoğunluktaki ortamda yayılan, daha yoğun ortamın genişlemesinden kaynaklanan basınç farkı eşitlemelerinin titreşimleri mi?

İkincisi, eğer evrenimiz aynı ortamda yayılan bir etki dalgasının içerdiği alan ise, kütlenin oluşması ve varlığını sürdürmesi için, bildiğimiz evrenimizin belli bir aralıkta olması gerekiyor. Bu açık, kapalı ya da düz evren modellerinden farklı bir model oluyor.

Evrenimiz, düz bir "Tüm Evren" de, dalgasal yayılan bir etki alanından ibaret oluyor. Belki de evrenin olay ufku'nun 14 milyar ışık yılı olması bu aralıkta olmasından dolayı oluyor. Bu durumda 3 boyutlu madde evrensel modelimizde, bütün varlığımızın olduğu alan, evrenin 2 boyutlu yüzeyi olabilir... (Hologram Evren yaklaşımını destekliyor)

Wikipedia'dan 4d torus

Kütle, Hareket, Momentum ve Özel Görelilik Durağan bir nesne, niye harekete direnç gösterir? Ya da, Hareketli bir nesne niye durmaya direnç gösterir? Hareket verilen bir nesne, niye uzay boşluğunda (kinetik enerjisini aktaracağı bir şeye denk gelmediği sürece) sabit hızını koruyarak yol alabilir? Ve Niye hız arttıkça, Zaman yavaşlar? Hepsi aynı sistemin farklı özellikleri olduklarına göre, ortak açıklamaları nedir? Aynı soruyu daha ileri noktaya taşırsak, ivme ile kütle arasındaki ilişki nedir? İlk önce ivme ile kütle çekimi arasındaki ortak ve farklı noktaları vurgulamakta fayda var. İvme, bir nesnenin hareketindeki hız veya yön değişimi sonucunda ortaya çıkan durumdur. Sabit İvmeli bir harekette, hareketli nesnenin hızı her geçen zaman aralığında "oransal" olarak artar. Hareketli nesne bu değişikliğe direnç gösterir ve bu "ivme" olarak kendini gösterir. Sözgelimi 1 g sabit ivmeli bir harekette, nesnenin hızı her saniye artarken, hareketli nesnenin algıladığı ivme hep sabittir.

Burada ivmenin, doğrusal bir vektörü olduğunu da unutmamak gerekiyor. Keza, dairesel harekette de, nesnenin ivme vektörü aslında, hızını sürdürdüğü yörüngeye teğet vektörlerden oluşmaktadır.

İvme, hareketin olduğu tek bir uzamsal boyut üzerinde gerçekleşmektedir. Hareket yönünde kinetik enerjinin artışı ile nesnenin artan momentumunu ölçmek mümkündür.(P=m.v) İvmeli harekette hareketin olduğu uzamsal boyuta dik diğer uzamsal boyutlar yönünde momentum ölçümü yapsak, bu doğrultularda herhangi bir momentum artışı ölçümlemek mümkün olmazdı. Çünkü bu boyutlar üzerinde hareket– değişiklik yoktur. Bu boyutlar üzerinde hareket olmadığı için, göreli kütle, sadece bu hız korunduğu sürece geçerlidir. Oysa momentumdan farklı olarak kütle oluşumu, 3 uzamsal boyut üzerindeki hareketi kapsar. Yani hareket nesnenin 3 uzamsal boyutu üzerinde birden gerçekleşmektedir. Kütle artışı her yönden ölçümle tespit edilebilir.

(Minkowski Uzayına göre Zaman ve Uzamsal koordinatlar. Sadece konik alanlarda gerçekleşmiş veya gerçekleşecek olayları tanımlayabiliyoruz.) Evrende 3 uzamsal boyut üzerindeki hareketi tanımlayan tek olgu ise evrenin genişlemesidir. Evrenin genişlemesi her yöne birden olarak tanımlanmaktadır. Gözlemler de bunu desteklemektedir. Bu durumda, kütlenin aynı anda 3 uzamsal boyutu üzerinde birden ivmeli hareket ettiğini de düşünebiliriz. Ancak evrenin genişlemesi ile kütle kazanmış enerji paketçiklerinin “evrene göre 3 boyutlu koordinatlarını değiştirmeden hareket etmesi”, evrenin genişlemesine göre, “hareket” değildir. Yani parçacıklar hala durağandır evren için. Yani bir hareket yoktur evrene göre. Eğer bu şekilde olsaydı bu hareketten kaynaklanan ivme ile yoğunlaşan enerji paketçiği kazandığı kütleyi koruyamazdı. Bence bu durumda iken, enerji paketçiğinin “kütleli halinin korunması” için, hareketinin tam zıt yönünden kaynaklanacak bir kuvvete daha ihtiyaç vardır. Yani, evrenin genişleme hareketinin "neye göre?" olduğunu tanımlayacak bir kuvvete daha... Bu kuvveti ise Zaman Dalgaları (EGD) sağlamaktadır. Zaman evrenle aynı geometrik formda, dıştan içe doğru konkav (instrinsic) dalgalardır. Bu eğim, ilk etki- büyük patlama- enerjisinin dağılışından kaynaklanmaktadır.

https://bit.ly/2LHPESj

Bunun anlamı şudur: Evrenin hareketi ile genişleme yönünde hareket eden yoğunlaşmış enerji paketçikleri, Zaman /EGD) Dalgaları ile tam ters yön (ler)den de basınca maruz kalmaktadırlar. Her iki olguda 3 uzamsal boyut üzerinde birden gerçekleşmektedir. (Çizimler iki boyutlu olduğu için sadece tek bdyut üzerinden durumu ele alabiliyoruz. Bu durumlar diğer iki uzamsal boyut üzerine de uygulanıyor olarak düşünmeli. Kalan son yön ise (x, y, z dışındaki...) "Hız" tarafından kullanılıyor. Boyut'un titreşim için alan olduğunu düşünürsek. Hız ile açılan ek alanlar - aşağıda ayrıntısı var- bunu gösteriyor.) (Burada spin tanımımı aynen sürdürüyorum. Parçacığın bu iki kuvvet arasında koruduğu duruş)

Spin: Bar parçacığın üzerine etkiyen kuvvetlere göre, kütlesine-enerjisine göre almış olduğu duruş şekli. Eğer parçacığın spinini bozarsanız, bu etkiyen kuvvetler nedeniyle tekrar eski konumuna dönme hareketi yapacaktır. Eğer bu olmaz ise ya da engellenirse, parçacık artık başka bir kütleye sahip olacaktır. Bir bakıma benzetme olarak, farklı büyüklüklerdeki bir kaç pusulanın etrafına farklı kuvvet ve büyüklüklerde mıknatısların yerleştirilmesi ile Pusula İğnelerinin sabitlendiği duruşlar gibi. (Ya da tersi)

Eğer genişlemeyen-sabit bir evren olsaydı, enerji paketçikleri bu şekilde yer yönden etki altında olacaktı. https://bit.ly/2LHPESj

https://bit.ly/2IW9Cao

Tüm bu etkileşime rağmen enerji bir partikül olarak "hala kütle kazanmamış" olacaktı.Enerji paketçiğinin kütle kazanması, paketçiğin evrenin genişlemesi ile hareketi sırasında, bu harekete dik gelen EGD arasında kalması ile oluşur.

https://bit.ly/2IVqnqi

Ancak evrenin genişlemesinden dolayı, bu dalgaların etkisi, durağan nesnelerde 3 uzamsal boyut yönünden baskındır. 3 uzamsal boyuta dik gelen dalgalar esastır. Bu boyutlara dik 4ncü boyutu Zaman x Hız kapatır. Dalgaların hiç biri aynı derecede kuvvet aktarmaz. Obje ancak evrenin merkezinde olsaydı, karşıladığı dalgalar eşit miktarda etki kuvvetine sahip olurdu. Şekilde görülen Doppler etkisi, hareketin göreliliğinden dolayıdır. Evrenin genişlemesiyle aynı uzamsal koordinatlarını koruyan obje (yani Evrene göre hareketsiz), Zaman'a göre ise hareketlidir. Her yönden baskı altına alınan parçacık, içerdiği enerji miktarına ve bu dalgalara karşı duruşuna göre (spin) bir kısmını geri yansıtır. (Daha yoğun ortama giren dalgalar gibi...) Bu yansımayı da parçacığın titreşimi olarak tanımlıyoruz.

https://bit.ly/2GYBFE9

https://bit.ly/2IZ0BNM

Önemli nokta, EGD- Zaman Dalgalarının eğimlerinden dolayı ilerledikçe yoğunlaşmasıdır. Böylece alan ufaldıkça, üzerine toplanan enerji miktarı da artmaktadır. Kütlenin oluşumu: (Foton Kutusu) Titreşim halindeki paketçik evrenin genişlemesi ile hareket ettiğinde, Evrenin genişlemesinin tam karşıtı doğrultularından gelen EGD dalgaları ile karşılaşır. Hareket doğrultusunda daha çok titreşim alanı bulduğu için, bu yöne uyguladığı etki kuvveti, hareketin ters doğrultusuna uyguladığı etki kuvvetinden daha yüksektir. Bir bakıma Doppler etkisi altında titreşir.

İki zıt doğrultu arasındaki bu potansiyel kuvvet farkı, karşımıza kütle olarak çıkar. Kütle'nin göreceli sabit olması, evrenin genişleme ivmesinin ve Zaman Dalgalarının Periyotlarının sabit (1 Planck Zamanı) olmasından kaynaklanmaktadır.

https://bit.ly/2kzRxnQ

Teorik olarak, kütle kazanmış bir enerji paketçiğinin durumu. Sistemde 4 öğe vardır. En küçük kütleli parçacık (tahminen kuark) içindir. Zaman dalgaları enerji paketçiği üzerinde yoğunlaşır. Paketçiğin evren genişlemesi ile hareketin doğrultusu ve zıttı arasında basınç farkı oluşur ve bir titreşim alanında sınırlanır. Artık kütlelidir. (Elips içi) Oluşan kütleli parçacık dalgalanan (siyah noktalar) evren dokusu ile etkileşimdedir. Parçacığın hareketi sonucu, tekrar Doppler desenleri görülmeye başlanır. Hız, İvme ve Momentum: Kütlenin "sabit hızdaki hareketi" ile (bize) göreli olarak "hiç hareket etmemesi" arasında; "ilke olarak hiç bir fark yoktur.” Hızın ne kadar olduğunun da bu ilkeler açısından farkı yoktur. Önemli olan İvme'dir. Durağan kütleli parçacığın titreşim, sabit ve dengelidir. Titreşimi ile kapsadığı alanı korumaktadır.

Kütleli bir parçacığın titreşim frekansını aşağıdaki şekildeki gibi ele alırsak,

https://bit.ly/2JhGE88

Parçacık (göreli olarak) hareketsizken, titreşimi düzenlidir. Titreşimin kapladığı bir alan vardır ve parçacık titreşimi ile bu alanı işgal etmektedir.

https://bit.ly/2GYHeTe

Parçacığa ivme verildiği zaman, parçacık hız kazanır. İvmelenme esnasında, Doppler etkisinden dolayı titreşimi artık eski denge noktasında değildir. Sistem yeni denge noktasına yönelir. Burada 3 farklı hız altında titreşimin durumu resmedilmiştir.

İvme devam ettikçe denge noktası da hareket yönüne doğru kayar. Parçacığın yüklendiği enerji miktarı arttığı için titreşimin işgal ettiği alanda büyümüştür. Sabit ivme altında iken, bu yeni denge noktası korunur. (C1, C2 veya C3) Eski C ile yeni C1 veya C2 veya C3 arası açılan alan, "Hız" dan kaynaklanmaktadır. (Bu açılan alandan dolayı, Hız'ı bir boyut olarak ele alıyorum.)

İvmelenme bittiği ve sabit hıza ulaşıldığı zaman ise, sistem eklenmiş yeni enerji ile tekrar en baştaki dengeli titreşim haline geçer. Artık objenin tüm parçacıkları eklenen yeni enerjiyi bünyesine almış ve titreşimlerini buna uyumlu hale getirmişlerdir.

https://bit.ly/2IYuy0u

Örnek obje, Işık Hızının %45’i sabit hıza kavuştuğunda ise, titreşim alanı (genliği) büyümüş olarak tekrar dengelenir.

Kütle kazanmış parçacıkların, sahip oldukları titreşimlerine göre birleşerek aldıkları yapıları (atomlar, moleküler, maddeler, vs.) "obje veya nesne" olarak anacağım. İvmelenme sonucu hızlanan objenin, ivmenin kalkması ve sabit hıza geçmesi ile sistem iskeletinin ulaştığı büyüklüğü koruduğu, bununda ancak sistemdeki enerji paketçiklerinin titreşim genliklerinin artışı ile mümkün olduğunu ileri sürdüm. Buna göre, Her sistem iskeletinin enerji kapasitesi, içinde bulunduğu hıza bağlıdır. Hız arttıkça, (aynı) sistemin taşıdığı enerji miktarı artmakta, enerji arttıkça titreşimlerin genliği artmakta... Objenin temel enerji paketçiklerinin titreşim genliğinin artması, onun uzay-zaman dokusunda kendisine yol açması oluyor, demektir.

Örneğin, Uzay Boşluğunda 10 m/s hıza sahip 10 kg'lık bir araç ile "aynı momentuma sahip" 1 kilogramlık aracın hızı, aynı oranda (100 m/s)yüksektir. 2 sistem de aynı miktarda kinetik enerji barındırdığına göre, aralarındaki hız farkının mantıklı sebebi olmalı. Bence bu konuda "Pilot Dalga" yaklaşımı yol gösterici. Parçacığın titreşim hızı artıkça, içinde bulunduğu akışkan içindeki doğal hızı da artıyordu. 1 kilogramlık objenin temel parçacıklarının titreşimleri (birim paketçik başına), doğal olarak diğerinden daha yüksek olmalı. Bu durumda hızın sürekliliğinin korunmasını, objenin temel paketçiklerinin titreşim seviyelerini korumalarına bağlayabiliriz. Ne zaman genliklerinden enerji kaybetse, hızı da düşüyor. Bunu elektron hızlandırıcılarda görebiliyoruz. Elektron Leptonlarının titreşimlerini yükseltmek için elektrona enerji yükleniyor ve hızı artırılıyor. Ancak hız kazanan kütleli obje ile fotonun durumu aynı değil. Foton konusunda ayrıca işlenecek olmakla beraber, objenin (eğer mümkün olsa) ışık hızına çıkması onun da foton gibi olacağı anlamına gelmiyor. Sadece 2 boyutlu bir yapıya, muhtemelen karadeliğe dönüşeceği anlamına geliyor. Çünkü titreşim yapıları farklı. Eğer sisteme kapasitesinden fazla enerji yüklenirse, en temel alt sistemlerinden başlayarak ayrışması (artan genlikler, bir arada uyumlu bulunmayı zorlaştıracak) ve sonunda tüm sistemin dağılması kaçınılmaz olmalı.

Hız ve Momentumun korunumu (Eylemsizlik) Geldiğimiz aşamaları özetlersek, ivmelenen objenin frekans titreşim merkez noktası, hızdan kaynaklı Doppler Etkisi ile değişiyordu. Yeni merkez noktası kuvvet yönüne kayarken, sıkışan titreşimlerin (genliği) basıncı bu yönde daha fazla olurken, aksi istikamette (hareket vektörünün gösterdiği) basınç düşüyordu. İvme korunduğu sürece, bu merkez sabit kalıyordu. Ancak titreşim yönleri arasındaki basınç (genlik) farkı, objenin harekete karşı direnmesine neden oluyordu. İvmenin kesilmesi ile obje'ye enerji aktarımı da kesilmiş oluyor. Obje'nin hareketi için verilen enerji, objenin tüm temel yapıtaşlarına (Kuark?) yayılıp, hepsi aynı frekansta titreşene kadar sürüyor. (Ancak bu daha üst yapıların aynı frekansta olacağı anlamına gelmiyor. Çünkü daha üst yapıları oluşturan parçacık, temel parçacık miktarları ve birbirleri ile olan ilişkileri farklılaşıyor. Tüm atomların, özdeş atom altı parçacıklardan oluşmalarına rağmen, elementlerin birbirlerinden farklı olmaları gibi...) Enerjinin, objenin tüm temel yapıtaşlarına ulaşması ile sistem "Sabit V hızına" kavuşuyor. Bu, objenin yeni genliğini her iki yönde de 2 eşitlediği anlamına gelmektedir.

Sisteme enerji girişi veya çıkışı olmadığı sürece bu hız korunuyor. Sisteme dışarıdan müdahale edildiğinde, bu ters yönlü ivmelendirme ile aynı işlevi görüyor. Gene titreşim genliklerinin denge noktası (bu sefer ters yönlü) değişiyor, gene genlikler arasında basınç farkları oluşuyor. Obje bu sefer durmaya karşı direnç gösteriyor. Her iki durumu da "Eylemsizlik" tanımlıyoruz. Aynı merkez üzerinde aynı obje sistemini, farklı enerji seviyelerinde yukarıda gösterdim. Kuantum üçgenleri ile sistemi tekrardan ele alıyorum. Sistemin tepe açısı her zaman 90 derece olacak şekilde gösterildi. Hareketin verildiğinde, hareket vektörünü karşılayan açıyı "Alfa" olarak kabul ettim. Diğer açıları, kenarları ve oransal ilişkileri trigonometrik fonksiyonlarla hesaplamak mümkün oldu artık.

Sabit ivmedeki bir objenin Kuantum üçgeni yukarıdaki gibidir.

Hareketsiz durumdaki bir objenin "kuantum üçgeni" yukarıdaki gibidir. Alfa açısının 45 derece olmasından dolayı, |BC| doğrusu üzerindeki "a" kenarı, titreşim genliğidir. Titreşim Işık Hızındadır. Bu nedenle bu "EGD-Zaman Dalgalarının Hızını" da temsil etmektedir. |AC| doğrusu üzerindeki "b" kenarı, Hız(V)'ı temsil etmektedir. Şekilleri bu hale getirişimin nedeni; Necati Demiroğlu'nun "Kuantum Mekaniği ve Yeni Metodlar" kitabında belirttiği hesaplama yöntemlerinin, varsayımıma uygulanabilir ve sınanabilir hale getirmektir. Necati Demiroğlu kitabından taramalar Bu çalışmayı incelediğimizde, aslında Lorentz denkleminin ve dönüşümlerinin kökenini ve nasıl bulunduğunu göstermekte... Trigonometrik fonksiyonlarla da bulunan kuantum denklemlerinin güvenirliği ise zaten mevcut. Lorentz denklemi ve türevlerine farklı bir açıdan bakan Necati Bey'in bu şaheser eserinin diğer sonuçlarının kullanılabilinirliğine güvenim yüksek. https://www.academia.edu/36753311/Kuantum_Mekanigi_ve_Yeni_Metodlar_-_Necati_Demiroglu

(Anladığım kadarıyla Necati Bey, ışıktan hızlı-takyonların varlığını hesaplarla ortaya koymaya çalışmış ve bu konuya epey yer ayırmış. Bu çalışmasında, yazdığı dönemde eksik olan bir şey olduğunu görüyorum. Hız ile Zaman arasındaki açı olan "Alfa" nın durumu zayıf kalmış. Oysa bu açının, Zamanın bir dalga olarak ortamdaki kırılma indeksi ile bağlantılı olduğunu gördüm.) 40 küsur sayfalık mini kitabın ilk 2-3 sayfasından derlediklerim bile yeterince fikir verecektir.

Kuantum Üçgenleri

İvme ve Momentum Artan ve azalan ivmelenme durumları için yaptığım çalışmada Durumu oranlı olarak ele aldım. Sakin-Durgun haldeki kütle (göreceli olarak da durgun olabilir, fark etmez), denge noktasındaydı... İvmelenme esnasında ise bu denge noktası hareket vektör yönüne doğru olmak üzere merkezden uzaklaşıyordu. Bunun ne düzeyde ve hangi oranlarda olduğunu ve mevcut sayısal veri ve oranlarda ele almaya karar verdim. Aşağıdaki çalışma, sayısal oranlara bağlı olarak çıkartılmıştır.

YAPILAN İŞLEMLER: 10 Kilogramlık bir kütlenin ışık hızının çeşitli oranlarındaki sahip olduğu enerjiyi hesapladım. Bu enerji miktarı parçacığın titreşim alanını temsil ediyor. Enerji miktarındaki artış oranı, kütlenin yeni titreşim alanının ne kadar oranda büyüttüğünü gösteriyordu. Sistemin dengeli, yani sabit hızda veya gözlemciye göre hareketsiz olduğu andaki durumuna göre, bunu bir daire olarak kabul ettim. Bu şekilde, çap’ın iki ucundan çıkan kirişler birbirlerini 90 derecede kesebiliyor ve sistem her iki yöne doğru eşit o randa titreşiyordu. Dairenin yatay çap’ı dalganın genliğini (şekilde titreşimin üzerinde gerçekleştiği doğrultu) ifade ediyordu. Dikey çap () ise dalga boyunu…

Sistemin içerdiği enerji miktarındaki artış alanı dolayısıyla çap’ın da (genlik) ne kadar genişlediğini veriyordu. Ancak ivmelenme esnasında, aynı enerji düzeyi, aynı alanı doldurmasına rağmen, sistem üzerindeki (iç) Doppler Etkisi nedeniyle, üzerinde titreşimin frekansı aynı kalırken, dalga boyu ve genliği değişiyordu. Titreşimin dalga boyu, ulaşılan hızdan dolayı daralırken, aynı alan oranını sağlayacak olan genliğin denge noktası değişiyordu. Toplamda tüm genlik alanı aynı enerjiyi işaret edecek şekilde sabit kalacağına göre, bu yeni bir titreşim denge noktasına doğru kaymalıydı. Bunun için en uygun şeklin elips olduğunu düşündüm. Çünkü farklı çaplarla ve merkezde olmayan odak noktaları ile en iyi adaydı. Dalga boyunu temsil eden çapı, Lorentz daralması oranında küçülttüm. Böylece

elimde, alanı ve kısa çapı belli olan bir elips elde ettim. Alanın/ Pi. Kısa Çap=Uzun Çap ile de dalga genliğinin yeni uzunluğunu saptadım. Yeni (ivmeli) genlik mesafesinin, eski (dengeli) genlik mesafesine oranı, bana çap üzerindeki merkezin kayma oranını verdi.

İçlerinden (benim için) çizimin mümkün olanlardan %25 ve %75’lik olanlarını, oranları koruyacak şekilde hazırladım. Burada açısı,

ve

açıları önemli... açısının tamamlayıcısı olarak, Zaman genleşmesi hakkında da bilgi içeriyor.

"%25 C" Hızında (hala ivmeli harekette)

"%75 C" Hızında (hala ivmeli harekette) Elipsin odakları, duruma göre (ivmelenme ya da durma) sistem genliğinin titreşim noktalarını gösterdi. İvmelenme esnasında, F1 odak noktası, merkezin hareket vektörü yönünde yer alıyordu. Sisteme verilen enerji arttıkça, her Planck zamanınd a sisteme giren enerji ile bu odak noktası aynı yönde ilerliyor. "Durmaya zorlama" durumunda ise tam ters yönde ve merkezden aynı uzaklıktaki F2 odak noktası bu sefer, sistemden enerji çıktıkça (yavaşladıkça) merkeze yaklaşıyor.

İvmelenme

Yavaşlama

Bu odak noktaları ivmenin yönüne ve sürekliğine göre değişkenler. Bulundukları nokta, Doppler Etkisi ile sistemin normalde eşdeğerli olması gereken "genliklerin" durumunu gösteriyor. Sabit hız altında iken sistemler tekrar dengeli pozisyona geçiyorlar ama bu sefer enerji içeriklerinden dolayı daha geniş bir alana sahipler.

Hareket ve Özel Görelilik Önceki çalışmalarımdan Zaman'ın Hızlanan nesne açısından durumunu inceleyen çalışmamdan derlediklerimdir. (Tüm çalışmaya bu linkten ulaşabilirsiniz.) Özel Görelilik olsun, parçacıkların kuantum düzeyi olsun, "Zaman"ın, "Hareket" karşısındaki durumunu anlamak için öncelikle "Zaman" için vektörel bir tanım gerekiyor. Yani bir yönü ve hızı olmalı. Yön ve hız olunca, bir kuvvete 'de sahip oluyor. Böylece enerji taşıması da mümkün oluyor. Zaman'ı EGD adını verdiğim, Evrenin genişlemesinden kaynaklanan ve içe yayılan dalgalarla tanımladım. Evrensel Genişleme Dalgaları'nın özelliklerini ise kesikli, bir Planck mesafesi dalga boyu olan ve 1 Periyodu "1 Planck Zamanı" olan dalgalar olarak tanımladım. Evrenin içine ilerledikçe, dalga genliğinin arttığını düşünüyorum.

Çünkü dışarıdan içeriye doğru, konkav bir yüzey gibi yayılıyor. Yani ilerledikçe, taşıdığı enerji yoğunlaşıyor ve birim başına düşen miktarı artıyor. Odaklanma şeklinde enerji artışı var. Nesne için Zaman algısı, nesnenin referans çerçevesini geçen dalgaların sayısı ile bağlantılı. Dalga sayısı artıkça, obje için geçen süre artıyor. Zaman'a karşı, kütlenin duruşu Obje, evrenin genişlemesi ile genişleme yönünde hareket etmiş oluyor. Aynı düzlemde zıt-iç yöne doğru, EGD dalgalarının da hareketi var. Her ikisi de aynı düzlem-doğru üzerinde varsayılmalıdır. Bu durumda Üç Uzamsal Boyut ile Zaman'ın, eşdeğerli kesişebileceği tek açı, kütlenin duruşuna göre 45 veya 135 derece oluyor.

Açılar arasındaki fark, Zaman dalgalarının, nesnenin sistemini nasıl etkilediğine bağlı.

İlk önce Lorentz denklemini kullanarak çeşitli C yüzde hızlarıda zaman genişlemelerini, (x) boyut daralmalarını hesaplayıp,(excel) tablo haline getirdim. Ardından gene dönüşüm denklemleri ile hareket halindeki göreli kütle artış oranlarını ekledim.

Zaman dalgasal bir yapıda ise, bu yoğun ortama girdiği zaman kırılması gerekecekti. Yeni ortamın kırılma indeksini bulmak içinde, dalgaların farklı ortama girmesiyle ilgili klasik kırılma formülünü kullandım. Yeni ortamın kırılma indeksi (C/V) oranından çıkardım. Sina.n1=Sinb.n2 bağıntısıyla Zaman Dalgaları (EGD) için yeni ortamın kırılma açısını (Alfa) hesapladım. Çünkü (n1, boş uzay=1), (Sina=45) ve (n2;yeni ortam, C/V) idi...

Yaklaşımıma göre; Hareket halindeki kütlenin ortamına giren EGD dalgaları kırılıyor ve hızları yavaşlıyordu. Giriş ve kırılma açısını bulduktan sonra (yuvarlanmış değerlerle) farklı orandaki C hızları için, EGD dalgalarının hazırladım. Bunlardan %40C ve %90 C hızları için olanlar aşağıdadır.(Sina.n1=Sinb.n2 vasıtasıyla)

%40 C altında (-16.4 derece)

%90 C altında (-39.5 derece)

Bu durumda, Planck mesafesinin, Planck zamanındaki genişlemeye rağmen, bu hız altında daralması gerektiğini düşündüm (x üzerinde) .Buna dayanarak bazı hızlardaki Planck Zaman genişlemelerini ve Planck Mesafesi daralmalarını tablo haline getirdim (x için).

Bu yeni Planck değerlerini görünür specturumdaki ışığın dalga boylarına uyguladım. Işık maviye kayıyordu. Oysa fotonun frekansı ve enerji içeriği değişmiyordu.

Bu sonuçlar bir nötron yıldızına yaklaşan ışığın niye maviye kaydığına dair bir öneri getiriyordu.

Bu koşullar altında "Parçacık titreşimlerinin" ve "Zaman dalgalarının" dalga boyları düşüyordu. Frekansları da değişmiyordu. Işık saati duran gözlemcinin (B) ve hareket halinde gözlenenin (A) kendi ortamlarında doğru çalışıyordu. Buna karşılık "aynı anda" gözlemci (B), gözlenenin (A) saatini yavaşlamış olarak tespit ediyordu. B ışığın aldığı yolu, tepe açısı hız ile genişleyen bir ikizkenar üçgenin kenar uzunluklarındaki artış olarak hesaplar. Bu ışığın aldığı yolunun uzamasını açıklaması açısından tatmin edici bir cevaptır.

Burada her dalganın taşıdığı bir enerji içeriği olduğunu ve bu enerji içeriğinin dalga genliğini oluşturduğunu ele aldım. Enerji; vardan yol olmaz, yoktan da var olmazdı.

Genliği temsil eden alan, frekans değişmediği halde aynı kalmalıydı. Alan artış oranı da, birim enerji artışı ile aynı oranda artmalıydı.. Bu eklenen her (n) birim enerji için , 2. 2^n kadar bir alan artışı anlamına geliyordu. (Çarpımdaki ilk “2” titreşimin, koordinat düzleminde hem pozitif hem de negatif alanı taramasından kaynaklanıyor.)

Ortama giren EGD-Zaman dalgalarının enerjisi ile kütlenin temel parçacıkları girişim yapıyor ve kütlenin enerji paketçiklerinin genliği artıyordu. Artan enerji ve azalan Planck Mesafesi ile tabandaki daralma(dalga boyu) oranında, alanı koruyacak şekilde yüksekliği (genliği) artıyordu. Farklı hızların sinüs fonksiyonu grafiklerini, (x) boyut daralmasına göre Lorentz yardımı ile uyarladım. Bu şekilde farklı yükseklikleri olan ama frekansları ve genlikleri aynı olan dalgaları kıyasladım..

http://evreneyenibirbakis.blogspot.com.tr/p/time-dilation-sinus-functions-according.html

Zaman algısı, hala aynı referans çerçeveden geçen bu dalgaların sayısına bağımlı. Buna karşılık gözlemci (A), nasıl “gözlenenin (B) zamanı”nı genişlemiş görüyordu? Işık Saati’ne geri dönersek, hareket sırasında foton daha uzun yol alıyordu.

Bu da izlediği rotanın, üçgenin kenarları olmasından kaynaklanıyordu. Zaman’ın ve kütlenin dalgasal hareketinde de aynı durum vardı. Genlik değeri korunduğu için, taban-dalga boyu hız ile daralırken yüksekliği artıyordu. Bir periyodu gene bir Planck Zamanında oluyordu. Ve kenarlarda uzunluk arttığından, enerji paketçiğinin titreşimim yolu da artıyordu. Bu yol, foton saatinde, foton tarafından izlenen yoldu. Obje hareket altında iken foton daha uzun yol alıyordu.

Bu şekiller durgun ya da sabit hız altındaki durum içindir. Soldan sağa hız-enerji artışı ile ulaşılan yeni durumları göstermektedir.

Bunlar hep nesne hareketliyken oluyor. En son, Zaman dalgaları ile (kütleli) Parçacıkların nasıl etkileşmiş olabileceğini ele aldım. Evrendeki bütün kütlelerin kendilerine has bir titreşimleri var. İçerdikleri enerji miktarından, spinlerine kadar bir çok şey bunu belirliyor olabilir. Ama en basit şekilde, zaman ile kütle üzerindeki etkisi ilgi çekici… Her ne kadar frekansları, dalga genişlikleri ve genlikleri tamamen farklı bile olsa, salınımları belli periyotlarda süper pozisyonlarda girişim yapıyorlardı.

Eğer fazları uyumlu ise, toplanan genliklerin süper pozisyondaki vuruşları, tamamen yeni bir titreşim olarak tespit edilebilirdi.

Böylece nesnenin tespit edilen frekansının, Zaman ile aynı (1 Planck Zamanlı) periyotlarda olmasına da gerek yoktu.

From: https://courses.lumenlearning.com/boundless-physics/chapter/wave-behavior-and-interaction

Bu çalışmayı özetleyerek tekrarlamamın nedeni ise; objenin durgun veya sabit hız koşulları altında iken geçerli olan kuantum üçgeni ile aynı şartlar altında oluşan ışık saati üçgenini birleştirmek içindir. (Yeşil üçgen ışık saati, kırmızı olan sabit hız kuantum üçgenleridir.)

"UZAY-ZAMAN"DAKİ FOTONUN DURUMU? Öncelikle, şimdiye kadar fotonun hep tek boyutlu titreşimi olduğunu varsaydım ve savundum. Hatalıydım... Foton, iki boyutlu bir titreşime sahipmiş. Bu titreşim yapısı onu hem foton, hem de anti foton yapıyormuş.

Eğer "anlık fotoğrafını" çekebilseydik, sanırım şeklide buna benzer olurdu.

Canlandırmalardaki benzetmelerde olduğu gibi, hareket doğrultusuna dik uzamsal boyutlardan biri üzerindeki titreşimi, elektrik alanını oluştururken, diğeri üzerindeki

titreşimi de manyetik alanı oluşturuyor. Momentumunu gene buradaki titreşimleri üzerinde depoluyor. Foton kütlesizdir. Kütlesiz olmasının nedeni, taşıdıkları momentum enerjisini sakladığı bu titreşimlerinin doğrultusunun, hareket yönüne dik olmasıdır. Kütleli gibi hareket doğrultusu üzerinde titreşimi olmadığı için, kütle kazanmasına neden olan Doppler Etkisi olmuyor Bir objenin kütle kazanması için gerekli şart, uzamsal boyutları üzerindeki titreşimlerinin 3’ünün birden, Zaman dalgaları ile etkileşime girmesi olduğu sonucunu çıkartıyorum. Eğer 1 veya 2(?) uzamsal boyut üzerinde etkileşime girerse bu enerjiyi ancak hız altında iken momentum olarak koruyor. Çünkü bu şekilde dengeyi kurabiliyor. Örneğin bildiğimiz kütle, 3 uzamsal boyutu (x,y,z) ile de Zaman ile 45 derecede kesiştiğini ifade etmiştim.

Bu durumda ölçtüğümüz kütle, parçacığın rest- durgun- sabit kütlesi idi. Peki, enerji paketçiğimizin titreşim açısını biraz değiştirirsek? Mesela 45 derecelerden biri 90 derece olursa? Bu durumda diğer 2 uzamsal boyut 0 derece ile kesişecek demektir. Bu ise kütle için, dağılma bozulma anlamına gelir. Bu durumda kütlemizin ışık hızında olması gerektiğini söyleyebiliriz de… Ama pratikte hiçbir kütleli nesne, ışık hızına çıkamayacağına göre, bu açının ancak 90 dereceye yaklaşan bir limiti var demektir. Şimdi durumu biraz daha farklı ele alalım. Nesnenin üç uzamsal boyutu ile farklı açılarda (

olmak üzere) kesiştiğini düşünelim.

Yön kosinüsleri olarak yazabiliriz. (Kaynak) Bu bir nesnenin vektörleri üzerinden bileşkesinin hesabı içindi… Ancak bizim bileşkemiz her zaman (EGD) sabit… Yani, “U” değişmiyor.

Bunun anlamı şudur: Uzamsal boyutlardan birinin, EGD ile yaptığı açı değişince, diğer iki uzamsal boyutun açıları da değişecek demektir. Yani parçacığın uzamsal boyutları üzerindeki titreşimlerin açıları değiştiği için, Zaman Dalgaları ile olan etkileşim açıları da değişecek demektir. Bu da bizi (spini) EGD’ye karşı duruşu değişen aynı miktardaki enerjinin, bu titreşimleri ile Zaman Dalgalarının yaptığı girişim açısını değiştirmesi demektir. Artık elimizde temel iskelet sisteminde aynı miktarda enerji paketçiği içeren ama farklı kütle değerinde bir parçacık var demektir. Açıların alabileceği değerler kısıtlı olmalı. Değişmeyen U nedeniyle, bir yerden sonra elde edilen değerin, aynı açıların sadece farklı uzamsal boyutlar üzerine geçmesi (örneğin, önceki z açı değeri bu sefer y üzerinde oluşurken, y açı değeri de x üzerine geçebilir. X’in ki de, z’ye…) aynı parçacığın ters spinlisine neden olur. (Buradan 3 temel parçacık ailesine ve bunların alt üyelerine ulaşılacağını düşünüyorum) Buna karşılık foton, sadece (x ve y) 2 uzamsal boyut üzerinde titreştiğinden, Z üzerinde Zaman ile herhangi bir girişimi olmuyor. X ve y titreşimleri de Zaman ile (sıfır) 0 derece açıya sahip olduğundan, kütleleşmeye (foton kutusu konusuna dönersek) neden olmuyor.

Bu durumdaki foton, hala dalga üzerindeki sörfçü konumunda ama, titreşimi en küçük enerji paketçiği olarak, evrenin başlangıcındaki gibi… (Zaten onun için Zaman kavramı da yok.) Fotonların momentumları değişkendir. Çok yüksek miktarda enerjiden, çok düşük miktara kadar bir çok enerji düzeyini taşıyabilirler. İçinden geçtikleri ortama ve hatta mesafeye göre bu enerji miktarında düşme eğilimi olabilir. Yine de bu durumda iken bile, hızları sabittir ve hiç değişmez. Işık hızı sınırında (C) kalırlar. Oysa momentum: taşınan enerji, bildiğimiz fizikte (kütle x hız) eşdeğeridir. (p = mv) Büyüklüğünün yanı sıra bir vektörel yöne de sahiptir. (Bu aynı zamanda kuvvet (F) karşılığına da denk düşer (F=m.a)) O halde, kütlesi olmayan foton bu enerjiyi nasıl taşıyor? Ve bu enerjiyimomentumunu kaybederken, niye hızı(c) hiç değişmiyor? Foton'un aldığı mesafe arttıkça, enerji kaybettiğini kızıla kaymasından fark edebiliyoruz. Ama bu enerji kaybına rağmen hızı hiç düşmüyor. Hep sabit. Peki fotonlar nasıl hareket ediyor? Fotonlar, salındıkları kaynaktan yayılan elektromanyetik dalgaların üstünde sörf yapıyorlar. Durağan ve kütlesi olarak başka türlü hareket etmelerine de imkan yok.

EK

Anti Madde (?)

Uzun süre anti maddeyi çok uzaklarda ve evrenin bilinmeyen köşelerinde aradık. Kütlenin diğer formu olarak, evrenin var oluşun da, eşit miktarda madde ve anti madde olması gerektiğini öngördük. Madde ile aynı fiziksel özelliklere sahip olmasına rağmen, madde parçacıklarının elektrik yüklerinin tam tersi elektrik yüklerine sahip olduklarını bulduk. Üstelik öyle nadiren değil, sık sık evrenimizde anti-madde parçacıklarının, enerji akışı olan her yerde olduğunu ama çevresindeki madde ile etkileşime girerek yok olduğunu da bulduk. Şu an gözlemlediğimiz evrende, maddenin kütle karşılığı kadar bir anti madde oluşumu yok. Bu konuda bilinmeyen çok şey var. Daha önce evrenin var oluşunda oluşan bu anti madde nerede? Acaba bir şekilde görüşümüzden kaçıyor mu?

Bu çalışmamda bu soruya ve anti maddenin bilinen koşullarını da içerecek şekilde, süper akışkan dalgalı evren modelinde bir varsayım ürettim.(Elbette bu varsayım da tam veya doğru değil. Üstelik yanlışları ve eksikleri çok. )

Bakışımı kısaca özetlersem; süper akışkan evren dokusunda her kütle, sahip olduğu enerji yoğunluğuna göre çökmektedir. Evren dokusuyla etkileşime girmektedir

Son çalışmamda, büyük patlama öncesi enerji paketçiklerinin durumunu sorgularken yeni bir şeyi fark ettim. Önceki yaklaşımlarımda enerji paketçiklerinin tekillik durumunda iken, boyutsuz olmalarından dolayı hareketsiz-titreşimsiz olduklarını varsaymıştım. Eğer enerji paketçikleri tek tip olsaydı, bu varsayım mantıklıydı. Ancak büyük patlama esnasında, bu paketçiklerin yarısı maddeye temel olurken, kalan yarısı ise anti maddeyi teşekkül ediyordu. Aralarında bir şekilde fark olmalıydı. Bu yapı hem homojen, hem simetrik hem de yarı yarıya farklı olmalıydı. Üstelik her durumda, her enerji paketçiğinin konumu sabit olmalıydı. Öne sürdüğüm örgü yapı tüm bu özellikleri karşılıyordu. Enerji paketçikleri çiftler halinde birbirlerini dengeliyordu ve bir çift paketçiğin konumu, topluluğun içinde değişmiyordu. Üstelik eşdeğerle olarak titreşseler bile bu mümkündü...

FAYDALANILAN KAYNAKLAR Özel Görelilik Kuramı - David BOHM Kuantum Mekaniği ve Yeni Metodlar - Necati Demiroğlu

İÇERİĞİ KULLANILANLAR http://sci-culture.com/physics/waves/doppler-effect/doppler-effect.html http://fouriestseries.tumblr.com/post/87143947768/sonic-booms-and-the-doppler-effect https://tr.wikipedia.org/wiki/G%C3%B6reli_Doppler_etkisi https://hubpages.com/education/Using-the-Minkowski-Diagramhttp://www.extinctionshift.com/details05.htm http://www.einstein-online.info/spotlights/doppler.html http://gisaxs.com/index.php/Wave_packet https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Spacetime_Diagram_of_Classical_Doppler_Effect.svg http://www.physicsclassroom.com/mmedia/waves/ltm.cfm http://www.physicsclassroom.com/class/waves/Lesson-3/Boundary-Behavior http://www.physicsclassroom.com/Class/waves/u10l3a.cfm http://www.physicsclassroom.com/class/waves/Lesson-3/Reflection,-Refraction,-and-Diffraction https://courses.lumenlearning.com/boundless-physics/chapter/wave-behavior-and-interaction/ Direct observation of negative-index microwave surface waves https://www.nature.com/articles/srep22018

https://www.intmath.com/plane-analytic-geometry/ellipse-interactive.php Officina Viscoelastic Fluid Dynamics http://dicdot16.ingchim.unina.it/wordpress/?page_id=243+(http%3A%2F%2Fdicdot16.ingchim.unina.it %2Fwordpress%2F%3Fpage_id%3D243 http://www.walter-fendt.de/html5/phen/standingwavereflection_en.htm http://www.walter-fendt.de/html5/phen/standinglongitudinalwaves_en.htm

OKUMAK İÇİN AYRILANLAR AWT and multiverse concept http://aetherwavetheory.blogspot.com.tr/2009_05_03_archive.html Özel Göreliliğin Doğuşu - Bayram Tekin www.physics.metu.edu.tr/~btekin/izafiyet.doc What Is the Doppler Effect? https://study.com/academy/lesson/doppler-shift-definition-formulas.html Lorentz dönüşümlerinin türetimi https://ipfs.io/ipfs/QmT5NvUtoM5nWFfrQdVrFtvGfKFmG7AHE8P34isapyhCxX/wiki/Lorentz_d%C3 %B6n%C3%BC%C5%9F%C3%BCmlerinin_t%C3%BCrevleri.html A new picture of string theory http://superstringtheory.com/basics/basic6a.html Doppler Effect & Shocks http://physics.highpoint.edu/~jregester/potl/Waves/Doppler/doppler.htm Revision Notes on Modern Physics https://www.askiitians.com/revision-notes/physics/modern-physics/ Extended special theory of relativity https://en.wikiversity.org/wiki/Extended_special_theory_of_relativity What Would You See As You Fell Into A Black Hole? https://www.forbes.com/sites/startswithabang/2018/01/19/what-would-you-see-as-you-fell-into-a-blackhole/#46b2204d8583 No Big Bang? Quantum Equation Predicts Universe Has No Beginning http://www.realitybeyondmatter.com/2018/03/no-big-bang-quantum-equation-predicts.html Planck Sabiti (Kuantum) https://medium.com/@diamondtema/planck-sabiti-kuantum-bde0f2172d0e Genel Görelilik Kuramı

http://zamaninruhu.blogspot.com/2009/02/genel-gorelilik-kuram.html DÖRT BOYUTLU MINKOWSKI UZAYI (UZAY - ZAMAN) http://www.zamandayolculuk.com/html-1/minkowskiuzayi.htmSurface of Revolution http://mathworld.wolfram.com/SurfaceofRevolution.html Dark Energy, Dark Flow, and can we explain it away? http://scienceblogs.com/startswithabang/2011/10/06/dark-energy-dark-flow-and-can/

PILOT WAVE KONUSU https://www.quora.com/Why-dont-more-physicists-subscribe-to-pilot-wave-theory http://simonsfoundation.s3.amazonaws.com/jwplayer/pilotwave/pilot_wave_video.mp4 https://www.quantamagazine.org/fluid-experiments-support-deterministic-pilot-wave-quantum-theory20140624/?utm_content=bufferfbf8d&utm_medium=social&utm_source=twitter.com&utm_campaign= buffer https://www.youtube.com/watch?v=x1-SibwIPM4 https://www.youtube.com/watch?v=0Eeuqh9QfNI https://www.youtube.com/watch?v=SRMEwGe2Wro https://www.youtube.com/watch?v=nsaUX48t0w8 https://www.youtube.com/watch?v=e4hiSgiGloo https://www.youtube.com/watch?v=fwXVQaUqdsI https://www.youtube.com/watch?v=_CvJKdaUym0 https://www.youtube.com/watch?v=VRbaBOrqBi4 https://www.youtube.com/watch?v=pagNCgYf95w https://www.youtube.com/watch?v=cbe3bScy0yE https://www.youtube.com/watch?v=8Ij6N_Miu0Q https://www.youtube.com/watch?v=3dum3wFXi2w https://www.youtube.com/watch?v=72DA4fgamPE Tünelleme http://dotwave.org/walking-droplet-interfering-with-single-slit/ http://dotwave.org/double-slit-experiment-with-single-wave-driven-particles-and-its-relation-toquantum-mechanics/

AKIŞKAN EVREN ve DALGASAL YAPI KONULARI The LaFreniere Wave Model http://www.mysearch.org.uk/website1/html/724.LaFreniere.html Gabriel LaFreniere "The material Universe is solely made out of Aether" http://www.mysearch.org.uk/websiteX/html/2%20The%20Electron.htm THE MICHELSON INTERFEROMETER https://www.collectionscanada.gc.ca/eppp-archive/100/200/300/gabriel_lafreniere/matiere_ondese/michelson_a.htm

GENEL KONULAR A Smooth Exit from Eternal Inflation? https://arxiv.org/pdf/1707.07702v2.pdf Atomic Physics https://www.askiitians.com/revision-notes/physics/modern-physics/

http://www.huntresearchgroup.org.uk/images/for_lectures/ Wavefunction Properties http://hyperphysics.phy-astr.gsu.edu/hbase/quantum/wvfun.html

Copyright © 2025 DOKUMEN.SITE Inc.